ABD ile uzlaşma süreci/ama rehavet asla..!

ABD önce olmazları dener/denedi. Zaten karakteristiği de bu ABD’nin. Bölgemiz ve Türkiye konusunda da aynı yolu denedi. Tabi bunda, kendi içindeki çok başlılık, ihtilaf ve iktidar kavgası da etkili oldu. DAEŞ’le mücadele derken DAEŞ’i bir koz olarak kullandı.
ABD önce olmazları dener/denedi.
Zaten karakteristiği de bu ABD’nin.
Bölgemiz ve Türkiye konusunda da aynı yolu denedi.
Tabi bunda, kendi içindeki çok başlılık, ihtilaf ve iktidar kavgası da etkili oldu.
DAEŞ’le mücadele derken DAEŞ’i bir koz olarak kullandı.
Sonra DAEŞ’e karşı YPG/PYD/PKK gibi örgütlerle iş tutmaya başladı ve hala da devam ediyor.
Fakat, YPG/PYD ve dolayısıyla PKK ile bu işbirliği sürdürülebilir değildi.
Ama, ülkesel genetiği böyle ABD’nin.
İlla ki denemelidir, olmazları.
Biraz da Türkiye’nin metazoruyla geldi nihayet, “olur” noktasına.
Küresel Hakimiyet savaşının, coğrafyamızdaki boyutunun terör örgütleri üzerinden haritalandırılıp, dizayn edilmeyeceğini anlamaya başladı.
Aslında en baştan beri biliyordu; Türkiye’siz bu bölgede dengelerin yıkılarak yeni dengelerin tesis edilemeyeceğini.
Ama, Amerika bu.
Olmazları denemeden yapamaz.
Mayası böyle.
Son yazılarımda söylemiştim…
ABD Pentagon’un esiri olmamalı ve olamaz diye.
Yeni Yüzyıl planlanırken, yeni dünya konseptinde ABD yönetimi ve dolayısıyla dünya, Pentagon’un irade ve inisiyatifine bırakılamaz ve bırakılmayacak diye.
Öyle de olmaya başladı.
“Akıl Sahipleri” ABD yönetimine ve yöntemlerine müdahil olmaya başladı.
Bölgemiz özelinde bakarsak; son günlerde ülkemizle olan ilişki ve iletişimde ortaya çıkan durum, bu sürecin başlangıcıdır denebilir.
Türkiye’nin Afrin Harekatı ABD’nin kendi içinde, bölgesel yöntem ve stratejilerinin sorgulanmasını başlattı.
Bugüne dek makul ve mantıklı ses ve düşünceleri bastırılan akıl sahiplerinin, düşünce ve deneyimleri öne çıkmaya başladı.
Türkiye’nin sabrının tükendiği ve artık “gittiği yere kadar ve iş olacağına varır” mesabesinde bir sürecin başladığı, ABD tarafından algılanmaya ve gözlenmeye başlandı.
Tillerson, tam da bu ortam, eylem ve duygu ikliminde Türkiye’ye geldi.
Daha Lübnan’dayken Ogün Haber’e, “Türkiye’ye uzlaşmak için gidiyoruz” beyanatı bile, yeni sürecin sinyalini vermişti.
Erdoğan’la yapılan görüşme çok çetin geçti.
Türkiye ve Erdoğan kararlı ve hazırlıklı idi.
Çünkü, artık diplomasi, istişare ve diyaloğun yanında, saha ve cephe süreci de başlamış ve devam ediyordu.
Türkiye’nin sonuçsuz konuşmalara, oyalama taktiklerine ve en önemlisi; terör üzerinden işbirliği yapılarak, vekalet savaşlarıyla ülkenin güneyinden gelen tehlike ve oldu bittilere asla tahammülü yoktu.
Aslında ABD ve Tillerson da ülkemizin tahammülünün tükendiğinin farkında idi.
Aldığım duyumlara göre; Külliye’de yapılan toplantıda, Türkiye’nin bu psikolojisi ve netliği gözlere ve sözlere yansıyordu.
Dört saate yakın görüşmede herşey konuşuldu.
ABD’nin yaptıkları belgelerle anlatıldı.
Yapılan silah yardımlarından verilen sözlerin tutulmamasına, vizelerin sınırlandırılmasından FETÖ’ye kadar herşey konuşuldu.
En çok da; Mümbiç’in durumu, Fırat’ın doğusu ve Afrin özelinde tüm Suriye ve kuzey Irak konuşuldu.
Türkiye ve ABD ihtilafların çözümü ve müttefikliğin yeniden tesisi için düşüncelerini maddelere döktüler.
Pek çok maddede mutabık kalındı.
Sadece birkaç madde de uzlaşılamadı.
Külliye’deki toplantı sonrası sabaha kadar, Türkiye-ABD diplomasisi, Trump da bilgilendirilerek devam etti.
Bu esnada, görünmez etkili isimler ve arka kapı diplomasi de çalışmalarını sürdürdü.
Sabahtan itibaren Mevlüt Çavuşoğlu başkanlığında askeri, istihbari ve diğer ilgili birimlerin yetkilileri yoğun tempo ile devam ettiler.
Çünkü, Tillerson gelmeden Türkiye sözünü söylemişti; “ilişkilerimiz ya düzelecek veya daha da bozulacak” diye.
Gelinen noktada Mümbiç konusu uzlaşıyla çözülecek gibi.
Duyumlarıma göre Mümbiç, terörden arındırılacak, YPG’den temizlenecek ve buranın güvenliği ve kontrolü Türk-ABD kuvvetlerince sağlanacak.
Bu durumda Afrin’le başlayan askeri operasyonumuz Mümbiç’e yönelmeden bu konu tarafların uzlaşısıyla hallolmuş olacak görünüyor.
Asıl konulardan birisi de Fırat’ın doğusu.
Burası için de bir komisyon oluşturularak çalışmalar yapacak.
Mart ayında çalışmalara başlayacak bu komisyon; Irak sınırından Fırat kenarına kadar…