Cumhurbaşkanımıza sordum; ‘Yeni Dünya’da biz de var mıyız?..

Dünya yeniden II. Dünya Savaşı öncesine dönüyor…
Yakın gelecekte savunma odaklı, yeni ve daha mikro kamplaşma ve konjonktürel ittifakların kurulacağı bir döneme giriyoruz. Uluslararası ilişkiler ve diplomaside kavramların içeriği değişiyor, yeni söylem ve jargonlar devreye giriyor.
“Güç” okuması ve “Güç”ün tanımlaması değişiyor.
Bunlara paralel olarak Uluslararası Kuruluşlar ve ittifaklar önemsizleşiyor. BM, AB, NATO gibi ittifakların güçlü olan devletlerin baskı ve işgal aygıtı olduğu belirginleşip alenileşiyor.
Ülkelerin “dost-düşman” algı ve kavramsallaştırmaları farklılaşıyor ve ülkeselleşiyor.
Terör örgütleri üzerinden “Güç okumaları” ve “Güç oluşumu” süreci yaşanıyor.
Bugüne kadar Terör ve Terör örgütleri devletlerin gayrı ahlaki olarak üstü örtülü desteklediği araçlar iken; bugün aleni desteklemelerin yapıldığı, Terör üzerinden ülkelere ayar verildiği, son tahlilde, Devletlerin Terör Devletlerine dönüştürülmeye çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Gerasimov’un “Hibrit savaş” teorisinin bir adım ötesine geçmiş bulunmaktayız. 15 Temmuz Darbe Girişimi ülkemizde bir Terör Devleti kurdurarak bir işgal planı olması boyutuyla bunun en net örnekliğini teşkil etmektedir.
Kuzey Suriye, Kuzey Irak, bazı Afrika ülkeleri, Güney Asya’da yaşananlar terör örgütleri vasıtasıyla devletlerin parçalanarak “Devletcik”ler oluşturulma çaba ve planının göstergesidir.
Uluslararası anlaşmazlıklarda bugüne kadar diploması önce gelirdi. Silahlı güç ve müdahale son başvurulan enstrüman olarak telakki edilir, söylenir ve bilinirdi.
Ama artık önce silahlı müdahale akabinde –sözüm ona- diplomatik usul ve esaslar şekli ortaya çıktı.
Hal böyleyken Türkiye’nin konum ve stratejisi ne ve nasıl olacak…?
Ülkemize karşı yoğun bir “hasımlık ittifakı” oluşmuş halde. Dünya’daki kurucu unsurlar tarihsel birikimi ve devlet geleneği boyutuyla, coğrafi ve stratejik önemiyle Türkiye’nin yeni dönemin olmazsa olmazlarından olduğunun farkındalar.
Sadece biz pek farkında değiliz.
Hala ve henüz kurulan oyunda figüran psikolojisinden çıkıp oyun kurucu zihniyete kavuşmuş değiliz. Ama Avrupa ve Amerika tandanslı düşman cephenin Referandum sürecine müdahil olma çabaları bile bizi uyandırmaya yeter.
Cumhurbaşkanımız ve ona en yakın Devletimizin üst düzey yönetici ve idarecileri ile bu konuları istişare etme olanağı bulduğumuzda :
Batı’da oluşan İslamafobia’dan sonra ilave olarak Türkofobia cephesinin oluştuşmasının dönemsel değil, gelecek adımların planlaması olduğunun idrakindeler.
Yeni dönemde adımları atarken tüm bu “tehdit algılamaları ve okumaları”çerçevesinde devlet yapılanmasına gidilecektir.
Özellikle 17-25 Aralık sonrası yeni paradigmanın başladığı bir sürece girdiğimiz izlenimi edindim.
Türkiye kendine yönelik tehditlerin farkındadır. Yeni tehditlerin daha mikro ve daha sinsi olduğunun idrak ve bilincindedir.
Bu bağlamda sınırlarımızın ötesinde “savunma noktaları” oluşturmanın ulusal güvenliğimiz açısından ne kadar önem arz ettiğini biliyoruz.
Referandum sonrası Türkiye çok ciddi yapısal değişim ve Reformlara gebedir. Bürokrasiden Siyasete çok ciddi değişim ve dönüşümlere şahit olacağız.
Yeni Dünya Konseptinde ülkemize katkı sağlayacak cesaret, birikim ve ufka sahip olamayanlar tasfiye edilecektir.
Çünkü ülkenin zaman kaybına ve yavaş yürümeye tahammülü yoktur.
Hatta tabir yerindeyse “yavaş ama hızlı ilerleyen” bir devlet aygıtına ve bu aygıta can veren görevlilere ihtiyacı vardır, olacaktır ve onlarla yürünecektir.
“Milli, yerli” ve “Ülkesel”liği ön planda tutan, yeni paradigmayı idrak edip ona muvafık çalışma bilincini haiz kişi ve kurumlarla yol alınacaktır.
Eski klasik Bürokasi ve bu yapının oligarşik nitelikleri çok hızlı şekilde tasfiye edilecektir. Batı’nın ve yabancıların işbirlikçilerinin devletten tasfiye edilmesi, bu ülkenin ekmeğini yiyenlerin, gizli veya aleni ihanetleri ortadan kaldırılacaktır.